- Home >
- Real Read vol. 001 Ruki Interview 2004 Türkçe Çeviri
-Ruki-san, küçükken belalı tiplerden miydin?
Ruki: Küçükken daha çok bir POP çocuğuydum ama babam yine de hep bağırırdı
bana. İstemedikleri asice bir şey yaparsam da döverlerdi. Her zaman çok korkunç
olduklarını düşündüm.
-Senin çocukluğundaki gibi katı babalar hala var.
Ruki: Ailemi tarif etmek için korkutucu dışında başka hiçbir ifade bulamıyorum.
Babam da katıydı, annem de.
-Peki şımarık bir çocuk muydun?
Ruki: O zamanlar öyle olduğumu düşünmüyordum ama biraz yaygaracı bir
çocuktum aslında. Kendimden dokuz yaş büyük bir ağabeyim vardı. Hep onun
eskilerini kullanırdım. Diğer aileler çocuklarına yeni şeyler, bisikletler
falan alırlardı ama ben hep ağabeyimin eskilerini kullanmak zorunda kalırdım.
Benim için dayanılmaz bir şeydi. O zamanlar herkeste yeni çıkan bir
Nintendo Konsolu vardı, ama ailem bana ondan bile bir tane almamıştı.
-Neden bu kadar katılardı?
Ruki: Bu soruyu ben de hep kendime sorardım "Neden sadece ben?" diye.
Arkadaşlarımı kendilerine alınan yeni şeyleriyle görünce aileme
"x-kun'unda, y-kun'unda şundan var." derdim. Ama onlar beni böyle
şeyler söylediğim için azarlarlardı. O yüzden hala Nintendo konsollarından
nefret ediyorum.
-Böyle korkutucu ebeveynlerin, ailen, varken uslu, iyi bir çocuk olman
gerekmez miydi?
Ruki: Evde iyi davranıyordum. Ama dışarıda kötüydüm. Eğer ailem dışarıda
evdekinden daha farklı olduğumu öğrenselerdi arkamdan azarlıyor, söyleniyor
olurlardı şu an.
-Ailenin bu sert kuralları altında, olduğun kişi gibi davranmak, istediğini
yapmak istemişsindir hep?
Ruki: Geçen ilkokul yıllığına baktım. Kendim için "Bir manga-ka olmak
istiyorum." yazmışım. Ve resim çizmeyi de çok severdim.
-O zaman hiç resim dersi falan aldın mı?
Ruki: Onun yerine kaligrafi, matematik ve yüzme kurslarına göndermişlerdi beni.
Ailem iyi yetiştirilmemi istiyordu.
-İlkokul çağındaki çoğu çocuk böyle kurslara gidiyordu, değil mi?
Ruki: Benim sınıfımdaki başka hiçbir çocuk böyle kurslara gitmek zorunda
değildi. O yüzden okuldan sonra bir de kursa gitmek çok sinir ediyordu beni.
Bir de eve döndüğümde yapmam gereken bir sürü ödevim oluyordu, o yüzden nefret
ediyordum. Ama sonradan ödevleri yapmamaya başladım. Tabii böyle olunca da ceza
aldım. Yazın dışarıda herkes gezip dolaşırken, ben asabi davrandığım
gerekçesiyle evde kalmak zorunda kalıyordum.
-Asabi derken tam olarak ne yaptığını biraz açabilir misin?
Ruki: Kurslara gitmediğim için notlarım düşmüştü. O yüzden ceza olarak evde
kalıyordum ama o kurslara gitmek yerine evde kalmayı yeğliyordum. Ailem
evdeyken sürekli gözetim altında oluyordum. Evde ders çalışmak zorunda
kalıyordum ama o zamanlar için de çekmecemde hep bir manga bulundururdum. Ailem
yakınlara geldiğini duyunca hemen saklardım. O zamanlardan beri ders çalışmamak
için hep böyle numaralar kullandım. (güler)
-Senin söylediğine göre kurslara gitmek senin için işkenceydi.
Ruki: Kurslar da çok iyi yerler değildi, bir sürü kötü çocuk vardı. Yani benim
dersi dinlememem masumdu bile. Orada okumak için de yanıma manga alırdım.
-Yaz tatillerinde evde neler yaptın?
Ruki: Sabahları ailemin işte olduğu zamanlar en özgür olduğum zamandı. Öğlene
kadar bir sürü anime ve Yaz Özel Programları izliyordum. Ama ailem eve gelene
kadar verilen ödevi bitirmem de gerekiyordu. Ailem ödevlerin cevaplarını
saklardı, ben de gizlice onları alıp cevapları geçirirdim. Bazen ödevi
cevaplara bakmadan kendi başıma yapmayı denerdim ama neredeyse sonunda hep
cevap anahtarından geçirirdim.
-O yaşlarında müzik senin için ne ifade ediyordu?
Ruki: Ağabeyim X-Japan'ı seviyordu o zamanlar. Ama eğer açık açık onları
dinleseydim ailem beni azarlardı. Çünkü ağabeyimin X-Japan'dan dinlediği
"Vanishing Vision"un kapağı fazla erotikti. Bu da bir çocuğu tahrik
ederdi. O yüzden ben de ağabeyimin odasına gizlice girip dinlerdim. O zaman 4.
sınıftaydım.
-Yani çoğu şarkıyı ağabeyin sayesinde dinleyebiliyordun?
Ruki: Ağabeyim metal müziği severdi ve genelde Helloween, Guns N' Roses falan
dinlerdi. Bir de o zamanlar korku filmleri de çok popülerdi, o filmlerde
de hep heavy metal türü şarkı ve müzikler kullanırlardı. O filmler sayesinde
onları dinlerdik.
-Korku öğeli şeylere olan ilginin kaynağı bu mu Ruki-san?
Ruki: Korku temasına olan ilgim de o yaşlarda başladı. Üstümde en çok etki
bırakan film de "Çocuk Oyuncağı"ydı. (Child Play) Onu izlemek için
geceleri gizlice kalkardım. Odayı tamamen karanlık hale getirdikten sonra sonra
kulaklıklarımı takar filmi izlerdim.
-Ailen çok katı olduğu için sen de asilik yapmanın çeşitli yollarını mı deniyordun? Ruki: Televizyon izlemememin yasak olduğunu söylemişlerdi, ben de gece kalkıp
kulaklıklarla izliyordum. O zamandan beri de bir gece insanı oldum. Bir gece
insanı olmam ve Nintendo'dan nefret etmem o zamana dayanıyor. Ayrıca o zamanlar
Terminator ve bundan ötürü bıçaklar ve silahlar da çok popülerdi. Ben de öyle
şeyler satan dükkânlara gidip kuru sıkı tabanca, bıçak ve dürbün alırdım.
(güler)
-Böyle şeyler almak için parayı nereden buldun peki?
Ruki: Şey... Eğer onlara silah türü şeyler almak için para istediğimi
söyleseydim bana çok kızarlardı. Ben de atıştırmalık abur cubur şeyler almak
için para istediğimi söylerdim. Şu ana kadar hala onlara gerçeği söylemedim.
Aslında bundan bir başkasına ilk kez bahsediyorum. Her neyse, bıçağım
Rambo'nunki gibi kocamandı.
-Ne kadar da tehlikeli bir şey! Bir ilkokul çocuğuna öyle şeyler satıyorlar
mıydı öylecene?
Ruki: Evet, oldukça tuhaf bir dükkandı. Dükkanın sahibi de başına bandana takan
bir otakuydu. Rahatçana, sanki küçük çocukların böyle şeyleri alması normalmiş
gibi satıyordu ürünlerini.
-Hiç yetişkin içerikli cinsel ürünler satan dükkanlara da gittin mi?
Ruki: O zaman erotizm hakkında çok şey bilmiyordum. Ama tehlikeli şeyleri hep
sevmişimdir. Korku filmi seçerken de hep en vahşetli ve kanlılarını seçerdim.
Silah ve bıçak almak için dükkana yurtdışında yetiştirilmiş bir kızla giderdim.
O da Terminatördaki, Gatling Gun denen bir BBGun (boncuk atan silah) almıştı.
Sonra, yalandan savaşlar yapardık oyun olarak. O kızla oynarken eğer o kızın
düşmanı olduysanız baştan yanmıştınız, çünkü onun attığı hızlı kurşunlardan
kaçamazdım. Bense kendimi savunmak için RoboCop Gun kullanıyordum.
-Sınıf arkadaşların ve yaşıtlarınla değişik oyunlar oynamayı sever miydin?
Ruki: O zaman herkes Nintendo'dan oyun oynuyordu ama ben ve o arkadaşım
Terminator, First Blood, Rambo ve Robocop konulu şeyler uydurup oynamayı
severdik. Gerçekten o filmleri çok severdik. Korku filmi olarak 13. Cuma
(Friday 13) da fena sayılmazdı aslında. O arkadaşım snuff filmler izlemeyi
severdi, o yüzden birlikte film izlemeye giderdik bazen. (snuff film, gerçek
cinayet hikayelerini anlatan filmler)
-O zamandan beri böyle şeylerden mi hoşlanıyorsun?
Ruki: Evet, arkadaşlarım için de aynısı geçerli. Böyle şeylerden hoşlanan
birçok insan var.
-Girişken bir öğrenci miydin?
Ruki: Öyle olduğumu düşünüyorum ama bunu o zamanki anti-sosyal ve korkutucu
öğrencileri değerlendirmeye dahil ederek söylüyorum. Bunların yanında iyi
karakterli öğrenciler de vardı, yani çok girişken olduğumu sanmıyorum.
-Ortaokuldayken farklı zevkleri olan insanlarla takılıp tanıma fırsatın oldu
mu?
Ruki: Ortaokulla ilgili izlenimlerim biraz duygusuzca. Sekse yeni ilgi duyamaya
başlamış bir sürü çocuktan ibaret yerlerdir, ha? Ama benim ailem seks hakkında
düşünme evresine gelmeme ile izin vermemişti o zaman. Orta okula başladığım
zaman her zamankinden daha da sert davranmaya başlamışlardı hatta.
-Öylesine soruyorum... İlk kez ne zaman aşık oldun?
Ruki: Bu tam olarak ilk aşk olarak kabul edilebilir mi bilmiyorum ama
ortaokulun birinci senesinde üçüncü sınıflardan bir kız bana çıkma teklifi
etmişti. Kız bir gangsterdi ve bir de çetesi vardı. O da o çetenin lideriydi.
Sonradan uyuşturucu kullandığını da öğrendim. Aslında herkes bunu biliyormuş
ama bir ben bilmiyormuşum. Ama hiçbir zaman ona karşı "öyle" bir
duygu beslemedim.
-Birinin senden hoşlanmış olması harika bir his olmalı?
Ruki: Açıkçası çok umurumda değildi. Daha birlikte ne yapmamız gerektiği
hakkında bile bir fikrim yoktu. Bir de o kız bana hediye olarak takı veriyordu
sürekli.
-Peki hiç birlikte bir randevuya çıktınız mı?
Ruki: Hayır, sadece eve giderken birlikte yürümüştük. O zaman da konuşmuştuk
biraz işte.
-Okulda sizinle ilgili dedikodular falan çıktı mı peki?
Ruki: Başta bundan kimseye bahsetmemiştik. Ama sonra nasıl olduysa insanlar
öğrendi, hemen üst sınıflardan bir çocuk gelip beni kız hakkında uyardı.
Önceden iki çocukla aynı anda çıkıyormuş. Hala onlardan bir tanesi kızın
peşindeymiş. Çocuk son sınıfa giden korkutucu, iri biriydi. Öyle olunca
ilişkimizi sonlandırdık.
-Çünkü sen böyle birisin... Kızlarla ilgili şeyler merak etmeye başlamana bu
mu sebep oldu?
Ruki: Sekse ilgim ilk kez yolda +18 bir dergi bulunca başladı. Sonradan
ağabeyimin odasında kilitli bir çekmece olduğunu fark edince anahtarını arayıp
bulup içine bakmıştım. Açınca bir sürü S&M dergileri bulmuştum. Tepkim
"Vay canına!!" oldu, çok harikaydı. (güler)
-Kalbin deli gibi atmaya başlamıştır?
Ruki: O an dergileri görünce bir an afalladım. Çok heyecanlandım, kalbim deli
gibi atıyordu. Ama gören herkes ilk seferde böyle tepki vermiştir. Hep
arkadaşımın evine gider ve ağabeyine öyle dergileri olup olmadığını sorardım.
Böylece bir çok şey öğrenmiş oldum bu konuda.
-Kızlardan başka ne ilgini çekiyordu?
Ruki: Saçlarımı boyamak. Başta çevremdeki çok kişi saçlarını boyamıyordu. Ama
birkaç arkadaşımın boyadığını görünce ben de aynını yaptım. Saçlarımın rengini
azar azar aralıklarla açıyordum ama ailem bunu fark etti.
-Birçok kişi yaz tatilinde saçını boyamıştır ama senin ailen çok katıydı,
buna izin verdiler mi?
Ruki: Tabii ki de hayır. Yaz tatili olup olmaması bunu değiştirmezdi. Ama
kurallarına karşı gelmeme müsamaha göstermezlerdi. Ayrıca o zaman bir de evden
çıkmam veya eve geç dönmem yasaktı. Yazın hava daha kararmamış olacağından eve
saat 7 gibi gelmem sorun olmuyordu. Ama kışları 5'ten geç dönmem sorun
yaratırdı. Ayrıca babam da eve 5'te dönerdi.
-Akşam yemeğini de evde mi yerdin?
Ruki: Tabii ki de! Eğer yemeğe katılmazsam hemen azarlarlardı beni.
-Yani gece dışarı çıkmak istediğin zaman gitmen zordu?
Ruki: Ortaokuldayken geceleri dışarı kaçmam neredeyse imkansızdı.
-O zaman da kurslara gitmeye devam ettin mi?
R: Gitmeye zorluyorlardı ama bir keresinde kurs parasını çalmıştım. Parayı
vermediğim için kursa da gitmiyordum. Parayı çalmamın diğer bir sebebi de
sigaraya o zamanlarda başlamış olmam ve sigara almak için paraya ihtiyacım
olmasıydı. Ayrıca o zamanlar arcadeler (oyun salonlarında oyun oynanan oyun
makineleri) popülerdi ve onlar için de paraya ihtiyacım vardı.
-Eve kıyafetlerine sigara kokusu sinmiş olarak döndüğünde sigara içtiğini
fark etmediler mi?
Ruki: Başta çok fazla içmiyordum o yüzden fark etmediler. Ayrıca ilk içmeye
başladığımda okulun yakınlarındaki bir tapınakta içiyordum. Arkadaşlarla orada
toplanıp birlikte sigara içmeyi severdik. Şimdi bile orada ilk sigara içtiğim
zamanı hatırlıyorum.
-Grubunuzda kız da var mıydı?
Ruki: Sadece erkekler vardı. O zamanlar, öyle toplanıp sigara içerek kötü çocuk
imajı yaratmak isterdik kendimizce.
-Ortaokuldayken müzik gruplarıyla ilgilenmeye başlamış mıydın?
Ruki: İlk kez bir gruba ortaokul 3. sınıfta dahil oldum. WANDS, T-BOLAN ve BAAD
gruplarını dinliyordum. Aynı zamanda anime açılış şarkılarını da çok
beğenirdim. X-JAPAN, hide'nin soloları, LUNA SEA ve diğer visual grupları
da dinlerdim. Ama üzerimde en büyük etkiyi bırakan grup SEX PISTOL'du. O
zamanlar şarkılarını dinlediğim zaman çok etkileniyordum. Ortaokuldaki 3.
senemizde mezuniyet pikniğinde oradaki alanda bir performans sergilemiştik. O
zamandan sonra ciddi olarak bir grupta yer almak istemeye başladım.
-Neden başta bateri çalıyordun?
Ruki: Taş kağıt makasla karar ver veriyorduk kimin ne çalacağına, kaybedince
"Yani bateriyi ben çalıyorum..." dedim. Hem sonra çalışma odasında
çalışırken bateride iyi olduğumu da fark ettim, öyle olunca da devam
ettim. Çalıştığımız parçalar: Sex Pistol'dan Bodies, God save the Queen; Luna
Sea'den Rosier ve Yellow Monkey'den de Love Love Show'du. Aldığımız tepkilerse
oldukça iyiydi. Performansımızdan sonra odamıza döndüğümüzde, "Bu
müthişti!" hissini yaşadım. Neden bilmiyorum ama kendimi kahraman gibi
hissetmiştim. Ondan sonra da bateriye karşı bir bağlılığım oluştu.
-Kızlar grubunuzla ilgileniyor muydu?
Ruki: Bizi sadece üstünkörü biliyorlardı diyebilirim. Sadece o kadar. Ama
gruba, popüler olup dikkat çekmek gibi bir amaçla katılmamıştım zaten. Bunun
söylememin sebebi de genelde böyle basketbol veya futbol gibi şeylere hep popüler
olmak isteyen kişilerin katılıyor olması. Ama zaten bir grupta olmak ünlü olmak
demek sayılmazdı o zaman.
-Peki ortaokuldaki ilk senedeki olaydan sonra, hiç biriyle çıktın mı?
Ruki: Üçüncü sınıftayken bir kızla takılıyordum. Aslında ilk aşkım diyebilirim.
Çok hoşlandığım, hafif bir hisle dolduruyordu içimi.
-Peki kıza açıldın mı?
Ruki: O gelip bana benden hoşlandığını söyledi. Asla bir kıza açılamazdım.
Karşı tarafın ilk adımı atan olmasını tercih ederim. Bu güne kadar hiç kimseye
açılmadım. Söyleyemiyorum.
-Yani kız mı erkeğe açılmalı?
Ruki: Eğer kız gelip açılırsa onu kontrol edilebilirmişim gibi hissediyorum.
Ama diğer türlü, ben açılmışsam hemen onu kaybedecekmişim gibi geliyor. Hem
öyle olunca sanki bana tasma takmış gibi olurdu. Biraz gururlu bir insan
olduğum için de eğer teklifi ben yapmışsam ve sonra o beni terk ederse benim
için dayanılmaz olurdu bu. Terk eden kişi ben olmalıyım.
-O zamanlar buluşmalar, randevular nasıldı?
Ruki: Gerçek bir randevu diyemeyiz tam olarak. Arkadaşlarıma başta kız
arkadaşım olduğunu söylemezdim. Randevu dediğin şey de genelde okuldan eve
birlikte yürüyüp yolda dondurma yemek olurdu. Zaten sonra da arkadaşlarım kız
arkadaşım olduğunu anlarlardı.
-Çünkü bir kız arkadaşın olduğu zaman diğerlerine göre daha güzel duygular
yaşıyorsun...
Ruki: Kesinlikle. Genelde insanlar aşkın gerçek anlamını bulmaya falan
çalışırlardı ama ben hiç o kadar ileriye gitmedim.
-O zaman senin için el ele tutuşmak bile zordu?
Ruki: Evet, çok saf bir çocuktum. Hatta mezun olana kadar kimseyi öpmemiştim
bile. Hep "Mezun olduktan sonra ne yapacağız?" diye düşünüyordum.
Sonra ona "Hey, artık farklı okullara gideceğiz, birlikte olamayız."
demiştim. Orada ağlamaya başladı ve ilişkimizi böyle sonlandırdık.
-Şarkılarınızda kullanılmış ve terke dilmiş kadın tasvirleri var. Bunlar
gerçek tecrübelerine dayanan şarkı sözleri mi?
Ruki: Geçmişte yaşanan acı verici tecrübelerden yararlanıyorum bazen sözler
için. Ama nasıl acı çektiğim değil, benim nasıl acı çektirdiğimi kullanıyorum.
Birkaçı üstünde çalışırken ağlayan kız arkadaşlarım canlanmıştı gözümde.
-Kızları kasten mi ağlatıyordun?!
Ruki: Eğer ağlamıyorsan umursamıyorsundur demektir. O yüzden öyle bir durumda
kasten onu ağlatacak bir şey söylerim. Çok zekice, değil mi? Sonra da
rahatlamasını sağlarım. Sanki şekerle, iple bir çocuğu kontrol etmek gibi.
-Harika! Bu saf yüzün arkasında bir şeytan yatıyor!
Ruki: Ama biriyle çıkarken sadece onunla çıkardım, asla aldatmazdım.
-Ailen kız arkadaşlarını ya da yaptığın kötü şeyleri hiç öğrenmedi mi?
Ruki: O zaman saçımı yeşile boyamıştım. Evdeyken yeşili kapamak için siyah
sprey boya kullanıyordum. Sabahları okula gitmeden yakınlardaki bir parkta
saçımı yıkayıp siyah boyayı çıkartırdım. Ama bir keresinde siyah boyayı saçımda
fazla tutmuşum, o yüzden de saçım kahverengi olmuştu. Mahvoldum, diye düşündüm
bunu görünce. Hemen gidip siyah saç boyası aldım ama boya tutmadı. Sonra ailem
bir şeyler çevirdiğimi fark etti ve "Saçına bir bakayım." dediler.
Saçımın kahverengi olduğunu görünce hemen ellerine bir makas aldılar ve... BAM!
Saçlarımı kestiler... Çok acımasızcaydı.
-Sonra liseye geçtiğin ve okula gitmeye devam ettin ha?
Ruki: Aslında lise için giriş sınavlarına girmiştim ve hala da çizim
yapmayı seviyordum. Başta bir güzel sanatlar lisesine gitmek istedim, çünkü
heykeltıraş olmak istiyordum. O yüzden sanat ağırlıklı eğitim veren bir okulun
sınavlarına kaydoldum. Ama başvuru formunu zamanında vermeyi unuttuğum için
okula giremedim. Sonuç olarak uyduruk bir liseye girdim.
-Bir heykeltıraş mı olmak istiyordun? Çok harika!
Ruki: Çünkü bir şeyleri oyup süslemeyi seviyorum, o yüzden heykeltıraş olmak
istedim. Tabii ki bunu aileme asla söylemedim, onlara sadece bir tasarımcı
olmak istediğimi söylemiştim. Geriye seçebileceğim ve bu alanda eğitim vere
sadece bir okul kalıyordu ama adı hep haberlerde duyulan bir yerdi.
Arkadaşlarıma bundan bahsedince "Bir tür ıslah evi gibi bir şey mi? O
kadar kötü mü?" demişlerdi. Başta çok abartıldığını düşünmüştüm ama sonra
gidip okula bir baktım. Gangsterler, tuhaf tipli insanlar vardı bir sürü.
"Oh, hayır... yanlış okul tercihi." dedim.
-Lisede her gün bir olay olur muydu?
Ruki: Daha ilk günden berbattı. Okul başlamadan herkes saçlarını boyatıp
gelmişti. Öğretmenlerin çoğu eskiden sabıkalı, gangster tipli insanlardı. Her
an herkes bir kavga çıkaracaklar gibi görünüyordu. O yüzden okul açıldıktan
kısa süre sonra kötü olaylar yaşanmaya başladı.
-Nasıl kötü olaylar?
Ruki: Dışarıda öğle yemeği yiyorduk. Sonra bir kız çığlığı duyduk, "neler
oluyor?" dedim ve bakmak için sesin geldiği yere gittim. Gözlüklü, zayıf
ve elinde iki kelebek bıçak tutan bir çocuk gördüm. Her zaman çocuğa zorbalık
edip eziyorlarmış, çocuk da onlardan intikam almak için iki bıçak bulmuş. Bunu
görünce "Bu okul çok rezalet." dedim. Hep buna benzer olaylar olurdu.
-Çok kötü bir okulmuş.
Ruki: Gerçekten çok kötüydü. Akademik eğitim adına hiçbir şey yapılmıyordu.
Sanat sınıfında olmamıza rağmen kimse mezun olduktan sonra bu alanda bir işe
girmedi. Birçoğu da okulu yarıda bırakmıştı. Başta 30 kişiydik. Ben de üçüncü
sene, yazın ortalarında bırakmıştım. Mezun sayısı 10'dan azdı. Birçok kişi
"Neden mezuniyete kadar beklemedin?" diyordu. Çünkü devam etmek
istemedim ve devam etmenin de benim için hiçbir anlamı yoktu.
-O zamanlar aşk hayatın nasıldı?
Ruki: Lisenin ilk senesinde arkadaşlarımdan biri beni bir kızla tanıştırmıştı,
ben de görünce hoşlanmıştım.
-Ondan hoşlanmana rağmen yine o mu açılan taraf oldu?
Ruki: Evet.
-Yani ilk grubuna lisede girdin?
Ruki: Sınıftayken kendi kendime kafatası çizmeyi severdim. Yanımda oturan çocuk
da KISS'in üyelerini çizmekten hoşlanıyordu. Sonra "Ah, bu çocuk da
rocktan mı hoşlanıyor?" dedim. Sonra onunla konuşmaya başladık ve sonra da
arkadaş olduk. Hep müzik hakkında konuşurduk. Ayrıca o zaman ikimiz de hardcore
bir müzik grubuna takmıştık kafayı. Adı NUNCHUCK'du. (ヌンチャク). Sonra biz de
Kusarigama (鎖鎌)
adındaki ilk grubumuzu kurduk. Saçlarımızı diktik ve sakal bıraktık biraz.
Elbiselerimizi yırttık ve kilitli iğnelerle yeniden birleştirip kıyafetlerimizi
yaptık.
-Ama ailen seni böyle kendi yaptığın kıyafetler ve sakalla görünce
kızmadılar mı?
Ruki: Tabii ki de kızdılar. Ama o zaman saçın boyalı olmasının bir grupta
olmanın gereklerinden olduğunu düşünürdük. Açıkçası aileme bir grupta olduğumu
bile söylememiştim.
-Yani evde daha farklıydın?
Ruki: Evet, okula gitmeden önce saçımı yapmak için bir tren istasyonunun
tuvaletini kullanırdım. Sonra bir gün istasyonda sigara içerken yakalanınca
okuldan uzaklaştırma aldım. Ben okulu bırakınca arkadaşlarım da aynısını
yaptılar, çünkü hepimiz okula gitmek için fazla tembeldik.
-Ailene okuldan ayrıldığını nasıl söyledin? Çok kızmış olmalılar.
Ruki: Evden kaçmamın sebebi bunu söyleyemememdi zaten. Ondan sonra da müziğe ve
grubumuza odaklandım.
-Her şey nasıl başladı?
Ruki: Grubumuz dağılınca bir arkadaşım kendi gruplarına baterist olarak
katılmamı istedi. Bir Visual Kei grubu olduklarını ve performans boyunca
sahnede makyajla kaldıklarını söyledi. O zaman saçım kısaydı ve sakalım vardı
"Herhalde çok problem olmaz..." dedim ama bir kez sahneye öyle çıktıktan
sonra da bağımlısı haline geldim. Sakallarımı tıraş ettim, kaşlarımı aldım ve
saçlarımı uzattım.
-Visual Kei'de seni ne bu kadar etkiledi?
Ruki: En büyük etken makyaj oldu. Makyaj insana bir çekicilik katıyor.
Sonrasında Visual Kei'in sadece adına bile aşık oldum diyebilirim. Ama o gruba
fazla yoğunlaşamadım, sonradan gruba bir gitarist katıldı. Onu biraz yakından
tanıdıktan sonra "Bunu bırakıp başka bir grup kuralım." dedim ona.
Ondan sonra bu işi iyice ciddiye alarak grubumuza başka üyeler de aramaya
başladım. Yokohama'ya bir arkadaşımın performansını izlemeye gittiğimde orada
iyi bir vokalist buldum. O zaman çoğu grup cover üzerine
çalışıyordu, biz de bunun yerine kendi şarkılarımızı kendimiz yazıp bestelemeyi
istiyorduk, bulduğumuz vokaliste bunu söyleyip katılmak isteyip istemediğini
sorduk. Kabul edip grubumuza katıldı, bir gitarist ve basçı da bulduktan sonra
Mikoto (魅琴)
adında bir grup olarak sahne almaya başladık.
-Yani ilk orijinal grubunuzdu? (orijinal derken kendi şarkılarını
kendilerinin yaptığından bahsediyor)
Ruki: Evet, Mikoto herkesin bembeyaz makyaj yaptığı bir Visual Kei grubu oldu.
Ayrıca cenaze kıyafetleri giyiyorduk. Kıyafetleri gidip evden almıştım... ve
tabii ailem çok kızdı beni görünce.
-Grubunuzda nasıl bir yol izlediniz?
Ruki: Bu grubun teması barıştı. O havayı yaratabilmek için de birçok şey
yapmıştık. "Nennenkororiyo" (ねんねんころりよ) adlı şarkımıza özel efektler
eklemiştik. Sahnede de sanki bir cenazedeymişiz havası yarattık. Hepimiz, bütün
üyeler, cenaze giysisi giyip kırmızı kasımpatı tutmuştuk ellerimizde birer
tane. (Not: Asya'da kasımpatı ölümü simgeliyormuş ve cenazelerde
kullanılırmış.)
-Grubunuz popüler miydi?
Ruki: Fena değildi. Sahneye çıktığımızda hep bir sürü seyirci olurdu.
"Gerçekten iyi bir grupmuş!" diyorlardı. Şimdi bir düşündüm de
gerçekten bayağı bir insan vardı. (güler)
-Peki sonra neden grubu dağıttınız?
Ruki: Yokohama'da bir livehouse'da bizimle birlikte sahne alan, Reita ve
Uruha'nın da içinde olduğu bir grup vardı, grubun adı Karasu'ydu. (鴉
-karasu- kuzgun, karga anlamına geliyor.) Her zaman o ikisinin çok havalı
olduğunu düşünürdüm. Vokalistimiz onları aramıza alıp daha iyi bir grup kurmak
istediğini söyledi. Bu yüzden Mikoto'yu dağıttık. Mikoto olarak son
performansımızıysa Takadanobaba AREA'da sergiledik.
-Hiç hüzünlenip ağladın mı?
Ruki: Tabii ki de, o benim ilk (ciddi) grubumdu o yüzden de ağladım. Son
performansımızda bir sürü seyirci vardı. Yollarımızı ayırdıktan sonra
içimde bir burkulma hissettim. Uruha ve Reita beni öyle görünce gelip "Her
şey yolunda mı?" diye sordular. Grubumun dağılmasına onlar da üzülmüş.
Ondan sonraki yeni grubumuzun adı "MADIE KUSSE" oldu.
-Yani ondan sonra üçünüz hep birlikte mi takıldınız?
Ruki: Ben, Mikoto'daki vokalist ve gitarist, Uruha ve Reita MADIE KUSSE olarak
çalmaya başladık. Makyajımız çok ekstrem ve tuhaftı. Başta bir sürü insan
geliyordu performanslarımıza. Bir performansımızda kafasını yeni kesip kafese
koyduğumuz bir kuş kullanmıştık (dekor amaçlı)( o.O ). "Yaprak
insanı" temasını kullanıyordum kendim için. Baterimi ve başımı yapraklarla
süslerdim. Grubun 'kızı' bendim (çiçekli böcüklu görünüşünden bahsediyor). Vd
sonra, sebebi benim bu halim miydi bilmiyorum ama, performanslarımızı izlemeye
gelen kişi sayısı gittikçe azaldı. Sonra yaklaşık 10 kişi falan kaldı. Ve bir
süre sonra da geriye sadece birkaç tane dinleyicimiz kaldı.
-Beklentin neydi peki?
Ruki: Üyelerimizin muhteşem olduğunu bu yüzden de popüler olabileceğimizi
düşünmüştüm. O zaman böyle düşünmekte haklıydım, değil mi? Ama aslında tam
tersiydi. Performanslarımıza gelen insan sayısı azalmaya devam ediyordu. Sonra
biz de yaptığımız müziğin türünü daha tuhaf, ilginç bir şeylerle değiştirdik.
Bundan sonra da dinleyicilerimiz artmaya başladı.
-O zamanlar müziğe karşı nasıl hisler besliyordur?
Ruki: Başta çaldığımız şarkıların türünü kimse beğenmiyordu, o yüzden biz de
değiştirdik. Tarzımızı şimdi, the GazettE'deki "Back Drop Junkie
[Nancy]" şarkısının temasındakine benzer bir şeyler yaptık. O şarkıyı
yaparken çok harika olacağını düşünüyorduk. Besteyi de tamamladıktan sonra da
cidden harika olduğuna karar vermiştik. O yüzden iyi bir değişim olmuştu bence.
Ondan sonra da çaldığımız tür hep öyle kaldı. Ayrıca kıyafet ve makyajımızı da tamamıyla
değiştirdik; daha... tuhaf yaptık. Ve görünüş temamızı da "tıbbi"
olmasını kararlaştırdık. (tek kelimeyle tam olarak nasıl denir bilemiyorum ama
tıbbiden kasıt kan, yara, bıçak, damar, böbrek, dalak türü materyaller
içeriyor)
-Ama oldukça havalı bir tema...
Ruki: Hemşire kıyafetleri giyiyorduk, ve onları da her gün giymek zorundaydık.
- Ama MADIE KUSSE de sonradan dağıldı değil mi?
Ruki: Evet... Çünkü ben Uruha ve Reita hep "Bunu hep devam
ettirmeliyiz." diye düşünüyorduk bu grup hakkında. Ama diğer iki üye
istediklerinin tam olarak bu olmadığını söylüyordu. Çünkü iki tarafın da müziğe
bakışı birbirinden farklıydı. Bu konuşmalardan sonra onlarla aramız iyice
bozulmaya başladı. Ve en sonunda grubu dağıtmaya karar verdik. Kurduğumuz yeni
grubumuzun adı da "Kar+te=zyAnose" oldu. Bu grupta da tıbbi tema üstünden
gidiyorduk. Performanslarımız boyunca hep 'ilk kez cerrahi operasyona giren
doktor' hissi yaşadık. Oldukça da popülerdik. Kıyafetlerimiz için de Hands'e (ハンズ)
[DIY ürünler satan mağaza türü bir marka galiba. resmi sitesine bakabilirsiniz:
http://www.tokyu-hands.co.jp/
] gidip plastik borular alıp evde onları yeniden şekillendirdik. (damar
yapmak için kullanmışlar, altta da kandan bahsediyor.)
-Tuhaf...
Ruki: Evet, çok tuhaftı çünkü bayağı sahte kan da kullanmıştık.
-Bu grubunuzda bestelediğiniz şarkılar duygusal parçalar mıydı?
Ruki: Evet, öyleydi. O zaman yine bateristtim. Bir de yeni vokalist ve gitarist
almıştık. Onlar önceden arkadaş olduğum insanlardı. Ama sonra fikirlerimiz ters
düştü. Uruha benim vokalist olmamı önerdi. Bir parçanın üstüne şarkı söyledim.
Uruha da "Fena değil." dedi. Aslında ben de öyle düşünmüştüm ve
ayrıca vokalist olmak da istemiştim. Birkaç defa vokalist olarak sahne aldım.
Sahnenin ve insanların önünde olmak gerçekten de beni germişti ve utandırmıştı.
Bütün kalabalığın dikkati benim üzerimdeydi. Ve bu bateri çalmaktan tamamen
farklıydı çünkü bateristken her zaman sahnenin en arkasındaydım ve kimse beni
göremiyordu.
-Kar+te=zyAnose
grubunda şarkıları sen mi yazdın?
Ruki: Besteleri Uruha ve Reita yapıyordu ama o grubumuz sadece 3 ay varlığını
sürdü, sonra onu da dağıttık. Vokalist olmaya karar verdiğim zaman diğer
üyelere grubu dağıtalım dedim. Son kez birlikte sahneye çıktığımızda
seyircilerden bazıları şakayla karışık "Daha kaç kez grubunuzu dağıtacaksınız?"
diye sordular. Grup üyelerimiz de gülerek "Evet, dağılıyoruz işte..."
dediler. Kar+te=zyAnose
dağıldıktan sonra grup kurmak için güçlü bir tutku hissetmedim içimde. Ama
Reita ben ve Uruha aynı zamanda kendimize "Diğer üyeler ne olacak, nereden
bulacağız?" diye de soruyorduk. O zaman bir bateristle tanışmıştık (Yune)
, oldukça da iyi çalıyordu. Aramıza katılıp katılmak istemediğini sorduk. Sonra
başka bir grupta Aoi-kun'u çalarken gördük. Grubun en iyisiydi (burada Aoi'nin
hiçbir gitar eğitimi olmadığını hatırlatmak isterim :D ) Onun da gruba
katılmasını istedik. Aoi-kun da gruba katıldıktan sonra the GazettE doğdu!
-Ooooh, demek böyle oldu?
Ruki: Evet! "Bu artık son grubum. Eğer bu grupta da işler yürümezse bir
daha asla bir grup kuramayacağım." diye kendime söz verdim.
-Peki neye göre the GazettE'de işlerin yürüyüp yürümediğine karar
verecektin?
Ruki: Eğer the GazettE popüler olmaz ve kimse performanslarımıza gelmezse diye
kendime "Eğer bir sene sonra hiçbir sonuç alamadıysak bu işi bırakacağız.
Devam etmek için çıtamız bu olacak!" diye sınır belirledim. Sonra bir
ajans bulduk ve ilk CD'mizi çıkardık.
-Kendinize nasıl bir yol belirlediniz?
Ruki: İşlerle ilgilenme kısmını ajansa bıraktık. Başta çok satan bir CD
olacağını düşünmüştük. Ama o zaman için şöyle kötü bir durum vardı ki insanlar
pop ve trendy müzikle ilgileniyordu, o yüzden çok fan elde edemedik ve CD
satışlarımız düşük oldu.
-Ama yine de sizi destekleyenler vardı değil mi?
Ruki: Bir sürü el ilanı dağıtmış olmamıza rağmen performanslarımıza sadece 20
kişi geliyordu. O zaman büyümek için insanların grubumuzu daha iyi tanıması
gerektiğini düşünmüştüm ama bu da işe yaramadı. Herkes hakkımızda olumsuz
düşünceler beslemeye başladı ve seyirci sayımız yine düşüşe geçti. En sonunda
yaklaşık 6 kişi falan kalmıştı performanslarımıza gelen. O zaman hepimiz 'Bizim
için de ayrılık vakti geldi' diye düşünüyorduk. Herkes çok üzgündü. Ama sonra
birden "Wakaremichi" adlı bir single çıkarma fikri geldi. Ama yine
çok geri dönüt alamadık. Sonra Kagurazaka Dimension'da sahneye çıktığımızda bir
sürü insan vardı. "İşte budur!" dedim. Sonraki performansımızda daha
da çok insan vardı ama sonra sayı yine azalmaya başladı. Yeni bir single daha
çıkardık, bu sefer geri dönüt daha iyiydi. Seyirci sayımız gittikçe artmaya
başladı. Yaklaşık 30 kişi falan vardı. "Ooh, satıyoruz(biletleri)!"
diyordum. Sonradan düşünüyorum da herhalde o zamanlar 30 kişi ulaştığımız
maksimum sayıydı. (güler) Sonra kendimizi tanıtmak amaçlı Japonya genelinde
turlara çıktık, çünkü reklam yapamıyorduk ve böyle olunca da kimse gelmiyordu
performanslarımıza.
-Grubu dağıtmayı düşündünüz mü?
Ruki: Gruptan vazgeçmeyi asla düşünmedim ama o zaman bulunduğumuz ajansı
bırakmayı düşündüm. Ama güvendiğimiz bir ajanstı da... Üçüncü singleımızı
çıkaracaktık, çünkü çok havalı bir şarkı kaydı tamamlamıştık. Herhalde bir
problem çıkmaz diye düşünüyorduk. Ama sonradan o singlei çıkaramadık. Onun
yerine üç şarkı ve onların PV'leri üstünde çalıştık, bir sürü poster
imzaladık... buna rağmen nasıl satışlar yükselmezdi değil mi? Ama yine
dinleyici sayımız azalmaya başladı. Performansımızdan önce bir komedyen de
çıkmıştı ama hepimizin ruh hali diplerdeydi. Ne kadar uğraşırsak uğraşalım asla
başarılı olamayacağımızı düşünmeye başlamıştık.
-O zamanlar beste ve sözler için çok mu uğraşırdın?
Ruki: Müzik hakkında oldukça rahattım. Ama CD'yi çıkaramadık. Sonr Yougenkyou
moon (妖幻鏡
moon: http://www.youtube.com/watch?v=jNuBnqbElOo
) şarkısını çıkardık. Dinleyicilerimiz yine yavaş yavaş artmaya başladı. Sonra
birden bateristimiz gruptan ayrılmak istediğini söyledi. Hepimiz afalladık
bunun karşısında.
-İnsanlar grubunuzu yeni yeni tanımaya başlamışken daha da yakınlaşıp
işinize daha sıkı sarılmanyz gerekmez miydi?
Bir sene boyunca o kadar zorluğa göğüs germişsiniz...
Ruki: Birçok şehirde turlara çıkmıştık ama bunun maliyetini kendi cebimizden
karşılıyorduk. Yüksek miktarda borcun altına giriyorduk. Arabada uyuyorduk ve
bazen banyo bile yapamıyorduk. Ama yine de turlara devam ediyorduk. Turda bir
sonraki şehre gitmek için sürekli birilerinden borç almak zorunda
kalıyorduk. O zaman durumumuz oldukça kötüydü.
-Yine de pes etmedin mi?
Ruki: Doğrusu grupta çok eğleniyordum, diğer üyelerle aram iyice kaynaşmıştı ve
güçlü bir ilişkimiz vardı. Ama buna rağmen yine de onlara herhangi bir şey
söylemedim, herkesin artık çok yorulduğunu biliyordum. Bizi motive edecek hiç
bir şeyimiz de yoktu.
-Kai-kun gruba katılmadan ve siz PS Company'e geçmeden önce grubun durumu
nasıldı?
Ruki: Çok berattı. Ama Kai gruba katıldığı zaman "Daha kötüsü olamaz
zaten, o yüzden çabalamaya devam etmeliyiz." diye düşündüm. Bu bize güç
kazandırdı. Müzik tarzımız şimdiki the GazettE'ninkinin halini almaya başladı.
Müzikteki bu anlamsızlığın çok havalı olduğunu düşünüyordum. Sonra trend
giysileri bir kenara attık, ben de dudaklarımı siyaha boyadım. Görünüşümüz
hakkında belli bir yol oluşturmaya başladık. Ve işler öncekinden daha iyi bir
hal almaya başladı.
-PS Company'e katılmadan önce…
Ruki: Önceki ajansımızı bırakmadan önce ne yaptıysak hepsi hüsranla sonuçlandı.
Bütün öz güvenimizi yitirmiştik. Sonra PS Company bizi toparladı eğer
toparlamasaydı şu an hala böyle bir grup olur muydu bilmiyorum… Önceden
hazırladığımız CD'yi satışa çıkarmamıştık, şarkıları yeniden düzenleyip remix
yaptık ve birkaç yeni şarkı ekledik. Ve en sonunda satışa sunduk.
-Şu ana kadar da hep devam ettiniz..
Ruki: Ah, konuyu değiştirebilir miyim? O zaman eve geri dönmeyi istiyordum. Evi
terk ettikten sonra ailem beni arayıp "Seni evlatlıktan
reddediyoruz." demişlerdi. Bunu duyunca birden şoka girdim ve
"Gerçekten mi ediyorlar..?" diye düşündüm. Gece yarısı evime gittim
ve odamı darmadağınık bir halde buldum. O zaman artık başka şansımın kalmadığını
anladım. Eşyalarımı topladım evi 'gerçekten' terk ettim.
-Bu olay yaklaşık ne zaman oldu?
Ruki: the GazettE'nin kuruluşu ve bizim PS Company'e katıldığımız zaman
arasında oldu. O zaman dinleyici kitlemizin en düşük olduğu dönemdi, ama
yükseltmenin bir yolu mutlaka olmalı diye düşünüyordum hep. Sonunda eşyalarımı
aldım ve annem arkamdan ağlıyor olmasına rağmen evi terk ettim.
-Ama şimdi ailen performanslarınızı izlemeye geliyor, değil mi?
Ruki: Sadece son seferlerde birkaç kez geldiler. Onlarla hiç iletişim
kurmamıştım ama görünüşe göre ajansımız evime posterlerimiz ve CD'lerimizden
gönderiyormuş. Ama ailem yine de yaptığım müziği onaylamıyordu.
"Okuribi" ölü bir insanın kemiklerini başka bir dünyaya göndermekle
ilgili bir şarkıydı. Babam bu şarkı için "boktan" olduğunu
söylemişti. Ben de "Şarkıyı anlamıyorsun bile!" dedim. Kavga
ederken babam "İnsanlar olur da bir gün bu şarkılarınızı dinlerse o
zaman anlamadığımı söyle!" gibi şeyler söylemişti. Böyle kelimeler ir insanı
gerçekten çok incitebiliyor. Ve bir de bunların üstüne "Şarkı diye sadece
içinde olanları yazıyorsun kağıda, müziğin çok depresif.." gibi şeyler de
söylemişti. Her aman eğer beğenmiyorsa dinlememesini düşündüm. Ki bu da aslında
dinlemediğini, sadece kavga çıkartmaya çalıştığını gösteriyor. Ama son
zamanlarda grubu desteklemeye başladı. İlişkilerimiz daha iyi. Ağabeyim
menajerimizi arayıp telefonu bana vermesini istemiş. Ben de "Kahretsin,
yine azar yiyeceğim!" diye düşünüyorken bana son zamanlarda nasıl olduğumu
sordu. Bunu duyunca gerçekten çok mutlu oldum. Ayrıca sonra babamın benim için
endişelendiğini de söyledi.
-Onları ilk sizin performansınızı izlerken gördüğün zaman nasıldı?
Ruki: Bu sene 16 Ocak'ta Shibuya AX'de oldu. Sonunda yaptığım müziği kabullenmişlerdi
ama hala eskisi gibi çok sertlerdi. Şimdi bir sürü fanımız olmasına rağmen
"Hala müzik seviyeniz çok düşük." diyor. Hala ailemin yanında başım
öne eğik duruyorum.
-Her performansınıza geliyorlar mı?
Ruki: Evet, her zaman geliyorlar. En son Hibiya Yaon'dakine geldiler, hatta bizden,
grup üyelerinden bile erken gelmişler. Şimdi bizi tüm kalpleriyle
destekliyorlar. Artık normal bir ailenin yapması gerektiğini yapıyorlar gibi
hissediyorum. CDleri de her gün dinliyorlar galiba. "Bütün CDler satılmış.
Kitapçıda sizin resminizin olduğu bir dergi okuyan bir çocuk gördüm."
falan diyorlar. Birden süper-ilgisizden, beni destekleyen insanlara döndüler.
Bunları duymak da küçükken yaptığım şeylerden ötürü pişmanlık duymama sebep
oluyor. Çocukken hep istediğimi almak isterdim ve hep asabi davranırdım.
-Sence the GazettE'yle geçmişinin bir ilişkisi var mı?
Ruki: Şarkılarda diki en iyi şekilde kullanmaya çalışıyorum, sözler birbirinden
kopuk gibi görünse de aslında hepsi birbiriyle bağlantılı. Kalbimizdeki,
geçmişte yaşadığımız başarısızlık ve hayal kırıklıklarını the GazettE’ye
yansıtıyoruz.
-Şu an ailen hakkındaki düşüncelerin neler?
Ruki: Hibiya Yaon'daki performansımızdan sonra ailem duygulanıp ağladı. Bunu
görünce ne kadar harika ebeveynler olduklarını düşündüm.
-Babalar için daha iyi olmak zorundaymış gibi hissettiğin oluyor mu?
Ruki: Babam ölmeden önce, kendimi geliştirip daha iyi biri olmak istiyorum.
Böylece "Ben iyi bir evlattım diyebilirim. Umarım onlarla aram hep iyi
olur. Her zaman, para kazandığın zaman ailene bir ev alman gerektiğini
söylendiğini duyardım. Başta anlayamaz ve "Neden ki? Önce kendime almam
gerekmez mi?" diye düşünürdüm. Ama ailemle olan ilişkim iyileştikten sonra
onlara sadece ev değil bir de araba almak istedim. Yaşlandıkları zaman onlara
bakabilmeyi diliyorum. Özellikle son zamanlarda hep bunu düşünüyorum.